Babalar ve Yolların Sonu

Kesilen tüm telefon hatlarını göğsüme basıyorum. Mutluyum!

Babalar ve Yolların Sonu

“Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır.”

Yani bilemiyorum ki belki de yola devam etmeliyiz. Her zaman yaptığımız gibi şöyle bir gözlerimizi dikelim ufka ve “Yol daha uzunca be Habibi, yürümekle bitebilecek mi bir deneyip görelim”  dediğim an sanırım sıcaklık 40 dereceden sonra almış başını gitmiş, termometreler çatlayıp çölün sıcağında çoktan erken emekliye ayrılmıştı.

Sınırı geçerken araçtan inip yürümeyi tercih ettim. Derme çatma ve klimasız otobüs beni mahvediyordu. Hiç değilse büyük bir kuşkuyla pasaportumu verdiğim otobüs muavinini uzaktan izleyebilecek ve sırf ucuz diye kaçakçılardan aldığım berbat sigaralardan birini tüttürebilecektim. Sigarayı yaktım, çöl yandı, ben yandım ve telefon çaldı.

-  Efendim baba? Nasıl? Duyamıyorum seni! -

- Kızım tam olarak ne yapıyorsun orada? Ne zaman burnunun dikine gitmekten vazgeçeceksin?

- Bir şey yapmıyorum baba, sınırı geçiyorum. Ufuğun bittiği yere kadar yürüyüp sigara içeceğim. Yol bitiyor mu diye kontrol ediyorum.

Gülmeyle karışık söylediğim bu sözler babama espri gibi gelmiyor pek. Arada 20 küsür seneyi başıma kalkacak kısa bir girizgah ile babam benim için endişelendiğini yine doğru sözcüklerle anlatmayı beceremiyor, bu yüzden de konuşma uzuyor.

-Halep’e mi gidiyorsun İdlib’ e mi?

-Bilmiyorum otobüsün durduğu yerde ineceğim. Şam’a ulaşana kadar bakacağım çaresine. Baba hadi kapat telefonu, şimdi aptalca bir sınırı değiştiriyorum ve telefon faturanı şişirtmek istemiyorum.

Babam telefonu kapatıyor. Ben ayaklarımın altında sıcaktan erimek üzere olan bir çift ayakkabı ile üzerinde misafirhane yazan bir binaya doğru ilerliyorum. Yarım yamalak Arapça bilgim ile tabelada yazanları sökmeye çalışıyorum. O sırada genç bir adam yaklaştı. Madam, orada yasak yazıyor deyip ağzımdaki sigarayı işaret ediyor. Ben gülerek ahh memnu diye kelimeyi çıkarmanın mutluluğunu yaşıyorum. Adam inatla sigaraya bakıp, şunu içmeyi bırakmalısınız der gibi bakıyor. Sigarayı yere attım ve elimi uzattım. Bana diğer kelimeleri okumamda yardım etti. Önüme çıkan her insan gibi onunla da alakalı alakasız aklıma gelen her kelimeyi sıralıyorum. Yıllardır yollar için biriktirdiğim kelimeleri sanki sırtımdaki çuvaldan çıkarıp çıkarıp çölün sıcağına atıyorum.

Telefon çalıyor, telefon inatla babamın aradığını söylüyor. Ben Ortadoğu topraklarından çıkmadan babaların kalkanlarında kurtulamayacağımı biraz geç anlıyorum. Sınırdan oldukça fazla yürüdükten sonra.

Buraya gelmeye karar verişimin onlarca sebebi var ancak en önemlisinin yaklaşık 10 yıl önce yarım kalan bir yolculuğun tamamlanması olduğunu hatırlıyorum. Bu biraz canımı sıkıyor. Kişisel ve zihinsel özgürlüğümü kazanamamın yıllardır suçlusunu ilan ettiğim babam telefonla inatla arıyor. O sırada çoktan gece olmaya başlamış. Artık dayanamıyor ve telefonu açıyorum.Babam neredesin diye soruyor.

Yıllar önce yarım bıraktırdığın yolun sonunda, hayallerimin başlangıcındayım baba diyorum.Telefon kesiliyor. Kesilen tüm telefon hatlarını göğsüme basıyorum. Mutluyum!

Temmuz 2010 / Şam